elde tutabilmenin ilk koşulu, başında
bulunduğum Yirminci Kolordu’nun sahası içinde olan
Isparla-Afyonkarahisar-Eskişehir hattını korumaktı. Eskişehir’de
İngilizler vardı. Isparta ve Afyonkarahisar’ı koruyabilirsek,
İngilizleri Eskişehir’den atmak olanaklıydı. Isparta ve
Afyonkarahisar’da ulusal güçleri oluşturmak için çaba harcamamıza gerek
kalmadı. Bu iki kentimizde, iki din adamı, başı sarıklı iki savaşçı başa
geçmiş, ulusal güçleri, deneyim sahibi bir komutanın tutumu ve uzak
görüşlülüğüyle örgütlemiş ve ilk anda yadırganacak bir kararla komutayı
da kendi ellerine almışlardı. Isparta’da Hafız İbrahim Efendi,
Afyonkarahisar’da Hoca İsmail Şükrü Efendi..."
Ali Fuat Cebesoy ‘un böylesine övgüyle andığı bu iki kişiden Hafız
İbrahim Efendi, Kuva-yı Milliye’nin Isparta’daki örgütlenmesinde en ön
sırada yer aldı ve Sivas Kongresi sonrasında oluşturulan Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Isparta Şubesi Başkanlığı’na
getirildi. Ispartalı gönüllülerden oluşturduğu Demiralay ise,
Yunanlılara karşı kurulan Denizli-Sarayköy Cephesi’nde önemli
yararlılıklar gösterdi. Büyük Millet meclisinde Isparta Milletvekili
olarak yer alan Hafız İbrahim Efendi’nin "Demiralay" soyadını alması da
yine bu çabaları dolayısıyla olmuştur.
Isparta’da işgal kuvvetlerine karşı oluşan tepkiden dolayı doğrudan
işgale girişemeyen İtalyanlar,
birkaç subay ve süvariyle Isparta’ya
gelerek, asayiş gayesiyle küçük bir müfreze bulundurmak isteğinde
bulundular. Ancak İtalyanların bu teklifi Ispartalılar tarafından tepki
ile karşılanır. 1919 yılı Ağustos ayının ortalarında sekiz bin kişinin
katıldığı bir protesto mitingi yapılır. Sonunda İtalyan subay ve
askerleri Isparta’dan ayrılmak zorunda kalarak Antalya’ya geri dönerler.
Ekim 1919’da Antalya İşgal Komutanı General Emilton’un beraberinde 168
atlı olduğu halde otomobil ile Çerçin yolundan Isparta’ya hareket
edeceği, ayrıca 2 tabur askerin emre hazır olduğu Burdur Telgraf Müdürü
tarafından Hafız İbrahim Bey’e haber verilir.
Hafiz İbrahim Demiralay bu olayı şöyle anlatır: " Mesele mühim ve nazik
idi. Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Mustafa, 68. Alay S. Tabur Komutanı
Yİüzbaşı Hüsnü Beyler ile vazifeyi yerine getirmeyi üstümüze aldık.
Çünür ve Çerçin şoselerinin birleşme noktasında pusu kurarak gelmelerini
bekledik. Otomobilin etrafını süvariler çevirmiş yavaş yavaş geliyordu.
Yanımıza yaklaştığında
kuvvetlerimizin dur emrine itaat ederek otomobilinden indi. Evvela
süvarilerin silahları alınarak askeriye deposuna, hayvanları da depoya
gönderildi. Kumandanın otomobilini de iki çete ile el koyarak hükümete,
korunmak üzere gönderdik. Ben kısa yoldan Mutasarrıfa daha evvel ulaşıp
görüşerek sözlü uyarıda bulundum: Siz hükümet lisanıyle ne suretle idare
ederseniz ediniz. Bizim isteğimiz bu adama bir bardak su dahi
vermeyerek, bir saat sonra geldiği yere çevrilmesidir. Bu yapılmazsa
öldüreceğiz. Talat Bey resmi lisanla, bir saat güçlük çekerek bir daha
gelmemek şartıyla geri göndermeyi başardı. Biz de Isparta sınırları
dışında silahlarını teslim ederek serbest bıraktık."
Mutasarrıf Talat Bey, İtalyan Komutan ile konuşurken Hükümet binasının
başka bir odasında şöyle bir konuşma geçtiği belirtiliyor: "İtalyanların
halka yaranma politikalarına kanan birisi:
- Hafız! İtalyanlardan bize ne zarar var? Memlekete birçok iyilikler
getirecekler, hastahane
açacaklar, bol paralı müesseseler yaparak memleketi yükseltecekler, çok
ileri gidiyorsun, yoksa
Isparta sırf senden mi sorulur? Hafız İbrahim ise, kendisi gibi düşünen
çoğunluğa tercüman olarak şu
sözlerle cevap verir:
- Evet benden sorulur.
12 Haziran 2013 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız
Mutluluk Duyarız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder